
Kimliği :
Çelebi ailesi aslen Kütahyalı olup, fetihten sonra İstanbul’a yerleşmiş, bazı zamanlar Kütahya’da da kalmışlardır. İstanbul’un Fethi sırasında Evliya Çelebi’nin dedesi Kara Ahmet Bey’in dedesi olan Yavuz Özbek (Er), Fatih Sultan Mehmed’in akıncılarından olup fetih ganimeti ile Unkapanı’nda yüz dükkan, bir cami ile birlikte bir ev yaptırmıştır. Eski adıyla Sağrıcılar Camii olan bu cami Yavuz Sinan Camii’dir. Evliya Çelebi’nin dedesi Kara Ahmet Bey, Kütahya’daki evlerinin önündeki türbede medfundur.Babası Derviş Mehmed Zıllî, I. Süleyman’dan I. Ahmed’e kadar ki padişahların kahenkcubaşılığında bulunmuş birçok sefere katılmış, çok yaşlı iken vefat etmiştir. Annesi Abhaz’dır. Annesinin kardeşi Melek Ahmed Paşa’nın validesi olduğu için Melek Ahmed Paşa’nın himayesinde bulunmuştur. Amcası Firâki Abdurrahmân Çelebi’dir. Babası, annesi ve büyük annesi Beyoğlu’nda şimdiki Lohusa Sultan Türbesi yakınındaki Meyyit Mezarlığı’nda gömülüdü
Hayatı :
Hicri 10 Muharrem 1020, Miladi 25 Mart 1611’de İstanbulyanısıra’ da doğdu.
Evliya Çelebi, çok iyi bir öğrenim gördü. Önce mahalle mektebine gitti. Daha sonra Şeyhülislam Hamit Efendi Medresesi’ne girdi. Burada yedi yıl okuduktan sonra saraya özgü bir okul olan Enderun’a devam etti. Enderûn’da sarf (dil bilgisi), nahiv (gramer), kâfiye, hüsn-ü hat dersleri gördüğü gibi Enderûn musikişinkatiyenrından Musâhip Derviş Ömer Ağa’dan da musiki öğrendi.
Okul öğreniminin dışında özel hocalardan Kur’an, Arapça, hoş yazı, musiki, beden eğitimi ve yabancı dil dersleri aldı. Kur’an’ı ezberleyerek hafız oldu. Öğrenimini bitirdikten sonra 25 yaşında iken Ayasofya Camii’nde mukabele okuduğu sırada camiye gelen IV. Murad’ın iradesiyle saraya alınıp musahipler arasına katıldı. Saraya alınmasına o sırada silahtar olan akrabası Melek Ahmed Paşa, Ruznâmeci İbrahim Efendi ve Hattat Hasan Paşa yardımcı olmuşlardır.Yaptığı işlerle padişah ve devlet ileri gelenlerinin beğenisini kazandı. IV. Murad’ın vefatına kadar sarayda zeka ve hoş konuşma kabiliyeti vasıtası ile pâdişahın teveccühünü kazandı. Bu yüzden çok yüksek görevlere getirilmesi düşünülüyordu.
Seyahatlerini Melek Ahmed Paşa, Defterdarzâde Mehmed Paşa, Köse Ali Paşa, Köprülü Mehmed Paşa, Kırımı Hanı ve sairenin refakatinde yaptı ve bunlarla birlikte yabancı memleketleri de gördü. Vezirlerle seyahatleri sırasında onların imam ve müezzinliklerinde ve iç ağalıklarında bulunarak birçok defa haber götürme göreviyle İstanbul’a ve diğer yerlere gidip geldi. 1682 yılından sonra vefat etti. Ölüm yeri ve mezarı bilinmemektedir. Kabri bir olasılık, şimdi Lohusa Sultan Türbesi yanındaki Meyyit Mezarlığı’nda, ailesi yanısıradır.
Kişiliği :
Zamanına göre iyi derecede tahsil gören Evliya Çelebi, nazımla meşgul olmuş ve musikiyle uğraşmıştır. Girgin olup nerede kelâm edeceğini bilen, güzel sohbet, bunun yanı sıra cesur bir seyyahtır. Bir çok harbe katılmış, hatırı sayılır tehlikeler atlatmıştır.
Mizaçgır ve hayırsever olması, kendisini birçok tehlikeden kurtarmıştır. Hayatının son demlerinde bile içinde seyahat aşkı bulunduran Evliya Çelebi, her fırsatta istifade ederek gezmekten bıkmamış ve usanmamıştır. Vezirler arasındaki husumet ve rekabbetten hâsıl olan kırgınlıkları hoş bir biçimde idare ederek aralarını uzlaştırarak revizyonye çalışmıştır. Kendisi hiç evlenmemiş, elde ettiği bütün hediyeleri, para ve ganimet mallarını kız kardeşlerine sarf etmiştir.
Seyahate başlaması :
Evliya Çelebi’nin kanaatleri ise çok farklıydı. Daha ufak yaşlarından itibaren içinde müthiş gezi isteksu vardı. Yeni yerler görmek, yeni insanlar tanımak istiyordu. Bu yüzden sarayda fazla kalamadı. Kendisinin anlattığına göre bir rüya üzerine meşhur gezilerine başladı. 1040 Muharrem ayının Aşure Gecesi (19 Ağustos 1630) gördüğü rüya şu şekildedir: Rüyasında İstanbul’da Yemiş İskelesi civarında Ahi Çelebi Camii’ndedir. Orada şaşırtıcı bir cemaat vardır. Dikkat eder, İslam peygamberi Hz.Muhammed’i baş tarafta görür. Dört sadık halifesi ve diğer ashabı da hep oradadır.Hz. Muhammed’in yanına gidip ondan şefaat dilemek isteksundadır. Ama bir türlü cesaret edip de gidemez. En sonunda bir cesaretle gidip “Şefaat ya Resulallah” diyeceğine, “Seyahat ya Resulallah” der. Böylece, 70 yaşına kadar sürecek ve çeşitli tehlike, sorun ve hadiseler geçirmesine rağmen vazgeçmeyeceği seyahati başlar.
İlk gezisini, İstanbul ve çevresine yaptı. Daha sonra İstanbul dışına çıktı. 1640 başlarında babasından habersizce Bursa’ua gitmek üzere İstanbul’dan çıktı. Bu seyahatten 35 gün sonra geri döndü. Oğlunun seyahat aşkını gören babası bundan sonra seyahatine müsaade etti ve kendisini zamanın önemli şeyhlerinden Abdü’l-ahat Nûri Efendi ve diğer şeyhlere gdolayıp el öptürerek hayır dualarını niyaz etti.
Evliya Çelebi ikinci seyahatini Temmuz 1640’ta İzmit’e yaptı. Bu suretle 1630’dan 1681’e kadar sürecek olan elli yılı aşkın bir seyahat hayatı yaşadı. Gezdiği yerler arasında o zamanki Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde bulunan aşağı yukarı tüm yerler vardı.
Evliya Çelebi, bu gezileri sırasında çok enteresan yerler gördü. Yeni insanlarla tanıştı. Birçok olayla karşılaştı. Karşılaştığı enteresan olayları okuyucuya anlatarak kitabına renk kattı. Gezileri sırasında çoğu kez ölümle burun buruna geldi. Savaşlara katılarak hem savaşları hem de o yerleri anlattı. Gezmek için gittiği son yer Mısır oldu. Evliya Çelebi’nin bugün bile önemini taşıyan Seyahatname isimli eseri işte bu gezilerin ürünüdür.
Evliya Çelebi Seyahatnamesi :
Seyahatname (سياحت نامه), Evliya Çelebi tarafından 17. yüzyılda yazılmış olan çok ünlü bir gezi kitabıdır. 10 ciltten oluşur. Gerçekçi bir gözle izlenen olaylar, yalın ve duru, bazı zamanlar da fantastik bir anlatım içinde, halkın anlayacağı biçimde yazılmış, yine halkın anlayacağı deyimler çokça kullanılmıştır. Halk etimolojisi de bolca görülür
Evliya Çelebi, Seyahatnâme’sinde gezip gördüğü yerleri kendi üslûbu ile anlatmaktadır. Evliya Çelebi’nin 10 ciltlik Seyahatnâmesi, tüm görmüş ve gezmiş olduğu memleketler ile ilgili çok önemli bilgiler içermektedir. Eser bu yönden Türk Kültür tarihi ve gezi edebiyatı açısından önemli bir yere sahip olmuştur.
Bir yanıt bırakın